ALi CABBAR
Denizlere ve 75’indeki tüm gençlere adadım
Sanatçı Ali Cabbar, devrimci lider Deniz Gezmiş’in 25 yıllık yaşamını fotoroman haline getirerek tefrika olarak internette yayımlıyor. Cabbar, “Denizlerin, Mahirlerin devrimci ruhunun, kararlılığının ve cesaretinin hakkını teslim etmeliyiz diye düşündüm” diyor.
Semra Kardeşoğlu - Birgün
Yaşamını önemli bir bölümünü Brüksel’de sürdüren ve çarpıcı çalışmalarıyla adından söz ettiren çok yönlü sanatçı Ali Cabbar, Denizler’in idamının 50’ıncı yılında ‘Aşk Olsun Çocuk” isimli bir çalışmaya imza attı. Devrimci lider Deniz Gezmiş’in 25 yıllık yaşamını 25 bölümlük fotoroman halinde internet üzerinde tefrika biçiminde yayımlıyor. Cabbar, “Benim çocukluk kahramanımdı. Bu çalışmayı, bugün hepsi 75 yaşlarında birer genç olan Denizlerin arkadaşlarına, o yıllarda mücadele eden ve hapse atılan, eziyet gören insanlara adıyorum” dedi..
Aşk Olsun Çocuk çalışmasını tanımlamak biraz zor. Resimli roman, tefrika ama internette yayımlanıyor. Siz nasıl tanımlıyorsunuz? Bu tercihin bir nedeni var mı?
Ortaya çıkan ürünü şimdilik fotoroman olarak tanımlıyorum. Daha iyi bir tanım bulunana kadar en yakın tarif bu bence. Kitabın tarzı kendiliğinden gelişti. Bildiğiniz gibi ben bir sanatçıyım, yazar veya tarihçi değilim. O nedenle kitaba bir sanat projesi olarak başladım. Eldeki malzemeyle ne yapabilirim diye düşündüm. Yani görsel anlatımın ağır bastığı, kolay okunan bir şey yapmaya çalıştım. Epey bir yap-bozdan sonra, düşük çözünürlüklü fotoğrafların görsel olarak grafikleştirilmesine dayanan bu tarzda karar kıldım. Aşk Olsun Çocuk üzerinde çalışmaya başladığımdan bu yana, yani yaklaşık dokuz aydır, “canlı performans” yapar gibiyim. Bir yandan okuyup öğreniyorum, bir yandan da öğrendiğimi kitabın tarzına uygun olarak yeniden yazıyorum, bulduğum görseller ile birlikte bir senaryonun “story board”u gibi geliştiriyorum. Amacım “6 Mayıs” tarihine kitap olarak yetiştirmekti. Zaman yetmeyince web sitemde tefrika halinde yayınlanmaya karar verdim.
Fotoroman, Denizlerin kuşağının “sanat” türü olarak Türkiye’de çok seviliyor ve her şeyden önemlisi gazete sattırıyordu. Son karelerinde, “devamı yarın” ya da “devamı gelecek hafta” duyurusuyla biterdi. Benim çocukluk yıllarımda çok popülerdi. Daha sonra kitap halinde çıkmaya başladılar. Genelde İtalyancadan tercüme edilen melodramlardı ama okuyucu yerli fotoroman isteyince ünlü aktörler ve yönetmenler bile bu işe soyundular. Aşk Olsun Çocuk, resimli roman ile belgesel arasında, popüler bir tarih kitabı.
Bu çalışma aynı zamanda, kendinize ve Denizlere bir gönül borcu mu?
Bu çalışmayı, bugün hepsi 75 yaşlarında birer genç olan Denizlerin arkadaşlarına, o yıllarda mücadele eden ve hapse atılan, eziyet gören insanlara adıyorum. Denizlerin, Mahirlerin, Ulaşların ve Cihanların öldürülmelerinin 50. yılında, o kuşağın devrimci ruhunun, kararlılığının ve cesaretinin hakkını teslim etmeliyiz. Doğrularından ve hatalarından dersler çıkararak bugünü değiştirmeye çalışmalıyız. Bana göre o yıllar, Türkiye’nin gördüğü en devrimci dönemdi. Aralarında ufak tefek görüş ayrılıkları olsa bile herkes bir arada mücadele veriyordu. Keşke Türkiye solu o günlerin “birlik” anlayışına geri dönebilse.
Denizler bugün yaşasaydı, farklı bir ülkede olur muyduk?
Denizler öldürülmeseydi farklı olur muydu bilmiyorum ama Denizlerin mücadelesi başarılı olsaydı mutlaka farklı bir ülkede yaşıyor olacaktık. Onlar, öğrencilerin yönetime katıldığı demokratik bir üniversite istiyordu, Amerika’ya ve NATO’ya bağımlı olmayan bir ülkenin çocukları olmak istiyordu, toprak reformunun yapıldığı, çalışanların haklarının yenmediği eşitlikçi bir düzen istiyordu. İstediklerinin yarısını yapabilseler bile çok şey değiştirmiş olacaklardı.
Çalışma aynı zamanda Türkiye ve dünya yakın tarihine ince ayrıntılar ve belgelerle de ışık tutuyor. Örneğin, Menderes döneminde yol için tarihi eserlerin nasıl yok edildiği gibi. Nasıl bir çalışma süreci oldu bu dönem?
Süreçte çok şey öğrendim. Kitapta resim altı olarak yer alan en ufak bir bilgi için bile çok sayfa karıştırdım. Araştırma sürecinde insan kıyıda köşede kalmış, önemli gibi görünmeyen ama çok ilginç bilgilere rastlıyor. Bunları konuları birbirine bağlamak için kullandım, okuyucunun da ilgisini çekti. Sizin de dikkatinizi çeken Menderes dönemindeki İstanbul imar hamlesini okuduğumda Karaköy Meydanı’nın bombalanmış gibi durmasının nedenini anladım. Bugün bize abartılı gibi gelen sağ ve sol seçmen sayısı arasındaki uçurumun, yüzde olarak aynen o zamanlardan beri var olduğu ise öğrendiğim en önemli bilgi oldu. 1950’de Menderes’i iktidara getiren seçmen, daha sonra Demirel’i, Özal’ı ve Erdoğan’ı seçiyor. Bu oylar çeşitli sağ partiler arasında bölünse bile toplamda rakam hep tutuyor.
"Denizleri anlamak için onların dönemini anlamak gerekir" demişsiniz. Neydi o yılların kritik ayırt edici özelliği?
Sadece Denizleri değil tüm önemli liderleri anlamak için yaşadıkları çağa bakmak gerekir. Sonuçta herkes gibi onlar da içinde doğduğu toplumun ahlak kuralları, değerleri ve eğitim sistemi içinde yetişiyor. İnsanların çoğunluğu o değerlerle barışık yaşamak isterken, bir kısmı isyan ediyor. Deniz gibi yaşadıkları çevreyi değiştirme potansiyeli olan liderler bu noktalarda ortaya çıkıyor. Aramızdan çok genç ayrılmalarına rağmen, 50 yıl sonra bile onları konuşuyoruz. Geride bıraktıkları miras çok değerli. O dönemde tüm dünyada devrimci dalganın yükseldiğini görüyoruz. Fransa, Almanya ve Amerika gibi sanayileşmiş Batı ülkelerinde öğrenciler ayaklanırken, Çin, Küba, Vietnam ve Cezayir gibi tarıma dayanan eski sömürge ülkelerinde ulusal bağımsızlık mücadeleleri başlamıştı. Ve bunların başarıya ulaşması, Denizlerin kuşağına dünyayı değiştirmek için ilham kaynağı olmuştu.
Apolitik olmakla eleştirilen genç kuşak aynı zamanda Gezi’yi yaratan kuşak. Üzerinden geçen yıllara rağmen, Gezi eylemlerinde Taksim AKM’nin üzerinde asılı olan fotoğraflardan biri de Denizindi. Ne düşündünüz o dönem?
Deniz üzerine okudukça ve fotoğraflarına baktıkça o dönem gençlik liderleri içinde neden öne çıktığını anladım. O bir isyankardı. Çok cesurdu ve müthiş bir kitle önderiydi. 1968’de İstanbul Üniversitesi’ndeki iki haftalık işgal sırasında İstanbul Valisi, Deniz’in babası vasıtasıyla haber göndermiş, Vilayet binasında Deniz’le görüşmüştü. Verilen sözler üzerine Deniz ve arkadaşları eylemi bitirmeye karar vermiş, zincirle kapadıkları okul kapısını açmış ve üniversite rektörünün içeri girmesine izin vermişti. 21 yaşındaki çocuktaki karizmaya bakar mısınız?
Üç yıl sonra yakalandığında, zamanın İçişleri Bakanı, “bizi bu kadar uğraştıran adam kimmiş” diye meraktan Deniz’in bakanlığa getirilmesini istemişti. Bugünkü jargonla bir “PR fırsatı” yarattığını düşünüp, bir-iki laf sokuşturmaya çalışmıştı ama 48 saattir aç ve uykusuz Deniz’in basının önünde attığı fırçayı ve rezil oluşunu unutamadı. İdamı için ilk el kaldıranlar arasındaydı. Deniz’in vasıflarına sahip bir lider bana sorarsanız Türkiye’ye gelmedi. O nedenle her isyan hareketinde onun resminin olduğu pankartların asılması çok normal. Gezi’de hayatını kaybedenlere, yargılananlara ve ceza alanlara baktığımızda eyleme önderlik edenlerin ve meydanda dövüşenlerin önemli bir kısmı yine Denizlerin, Mahirlerin zamanından gelen politik örgütlerin taraftarlarıydı diye düşünüyorum.
Ama ‘İyi de bu artık pankart üstüne devrimci fotoğrafları çok eskidi’ diyenlere yanıtınız ne olur?
“Siz ne yapıyorsunuz ya da ne öneriyorsunuz?” diye karşılık veririm. Mücadele biçimleri, içinde yaşanılan koşullara göre mutlaka değişebilir, çeşitlenebilir. Bugün sosyal medya muhalif gruplar tarafından çok kullanılıyor. Ulaştırılmak istenen mesajlar anında binlerce takipçiye iletilebiliyor. Değişmeyen tek bir şey var; sistemi yıkmanın devrimden başka alternatifi yok. Sokağa çıkmadan devrim olmaz. Pankart taşımak veya taşımamak ayrıntı.
Sonunda bu çalışma ne olacak? Kitap, sergi, belgesel… Bittiğinde ne hissedeceksiniz, tahmin edebiliyor musunuz?
Aşk Olsun Çocuk bittiğinde eğer bir yayıncı bulursam kitap olarak basılmasını isterim. Zaten projeye başlarken amacım kitap yapmaktı. Çevrimiçi e-kitap olarak yayınlama fikri son anda B planı olarak ortaya çıktı. Sanırım bittiğinde büyük bir eksiklik hissedeceğim. Son bir aydır, Deniz Gezmiş’in yakın arkadaşı olan bir grup 68’li ile zaman zaman birlikte çalışıyorum. Topladığım bilgilerin doğruluğunu kontrol ediyorlar, hiçbir yerde yazılmamış, duyulmamış detayları anlatıyorlar. Yani gönüllü danışmanlık yapıyorlar. Onların anlattıklarını dinleyince yalnız Deniz Gezmiş’in değil o dönemin tüm militanlarının ne kadar gözü pek ve inançlı insanlar olduklarını fark ettim. O dönem hakkında çok şey yazıldı ama yazılmayanlar da az değil.
♦ “Aşk Olsun Çocuk”un yayımlanmış bölümlerine www.alicabbar.com adresinden ulaşılabiliyor.